Türkiye'deki uygulamalar BM Güvenlik Konseyi'ne taşındı 2016-09-20 09:15:44 AMED (DİHA) - Türkiye'nin BM Şartı’na aykırı bir şekilde hareket ederek Kürtlere, muhaliflere baskı ve ayrımcılık yaptığını, belediyelere kayyım atadığını belirten MHD ve ÖHD, harekete geçmeleri talebiyle BM Güvenlik Konseyi’ne başvurdu. Mezopotamya Hukukçular Derneği (MHD) ve Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD), Birleşmiş Milletlere (BM) üye olan Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı davranarak, Kürtler ve muhalif kesimler üzerinde yaptığı baskıları, belediyelere kayyım atanmasını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne taşıyarak, harekete geçmeleri talebinde bulundu. MHD adında avukatlar Gülşen Özbek ve Barış Oflas, ÖHD adına ise avukat Ömer Güneş’in yaptığı başvuruda, BM’ye üye olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 20 Temmuz’da ülke genelinde ilan ettiği OHAL uygulaması kapsamında başta ulusal veya etnik, dinsel veya dinsel azınlıklara mensup olan kişilerin hakları olmak üzere tüm yurttaşların temek hak ve hürriyetlerini ciddi seviyede kısıtlandığına işaret edildi. 'Son bir yıldır soykırım sürdürülmekte' Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde, başta Kürt ve Ermeni halkları olmak üzere azınlıkların siyasal, sosyal, ekonomik ve kamusal pek çok alanda ayrımcılığa maruz kaldığı vurgulanan başvuruda, “Ayrımcılık politikaları son bir yıldır fiziksel, kültürel ve siyasal kırım uygulamaları şeklinde sürdürülmektedir. Ülke genelinde var olan ayrımcı politikalar yaşamın her alanında ve her türlü kamusal alanda uygulanmaktadır. Belirli bir aşamadan itibaren OHAL ve Kararname uygulamaları bir darbe refleksinin ötesine geçerek tüm iktidar muhaliflerini (sol, demokrat, Kürtler vb) hedef alan bir aşamaya evrilmiştir. Buradan itibaren herhangi bir hukuksal denetim imkânı ve savunma hakkı tanınmaksızın muhalifler kararnameler ile hedef alınmaya başlanmıştır” denildi. Kürt belediyelerine ayrımcılık Kürtler ve muhalifler üzerindeki “topyekûn” baskı sürecinin son uygulamasının, seçimle göreve gelen 24 belediyeye el konulması olduğunun aktarıldığı başvuruda, şu bilgilere yer verildi: “Seçilmiş belediyelere kayyım atanması başlı başına bir ayrımcılık iken, kayyım atanan belediyeler arasında da yine Kürt belediyelerine ayrımcılık yapılmıştır. Darbecilik suçlamasıyla görevden alınan AKP ve MHP’li 4 belediyeye yine Belediye Meclisi içinden partili kayyımlar atanmış, haklarında hiçbir darbe suçlaması bulunmayan DBP'ye bağlı 24 Kürt il ve ilçe belediyesinde seçilmiş eş başkanların yerine belediye meclis üyeleri değil o illerin kaymakam ve vali yardımcıları görev başına getirilmiştir. Kanun Hükmünde Kararname kapsamında yetkisizleştirilen çoğunluğu Kürt halkının yaşadığı kentlerdeki yerel yönetimlerdir. Yerel makam yöneticilerinin Kürt kimliğine sahip olmaları nedeniyle sınırlandırılmış ve yetkilerinin alınmış olması, yetkisizleştirilen yerel makamların Kürt kimliğine sahip halkların seçim iradesi ile seçilmeleri ve atanmış devlet kadrolarının Kürtçe ve Ermenice dillerinde yazılan yazıları söktürmeleri ayrımcılık yasağının açık ifadeleridir.” Uygulamalar BM şartına aykırı Başvuruda, Türkiye Cumhuriyet Devleti'nin devreye koyduğu bu uygulamaların, BM Genel Kurul'unda kabul edilen, Her Türlü Irk Ayrımcılığının Tasfiye Edilmesine Dair Uluslararası Sözleşmesi ile Ulusal veya Etnik, Dinsel veya Dilsel Azınlıklara Mensup Olan Kişilerin Haklarına Dair Bildirisi'ne aykırı olduğunun altı çizildi. Başvuruda, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bildiride belirtilen tüm hakların ihlali sonucu doğuran kararlar almakta ve en sert haliyle uygulamaktadır” denildi. BM'ye 'komisyon oluşturun' daveti Başvurunun “Sonuç” başlıklı bölümünde şu taleplerde bulunuldu: “Birleşmiş Milletlere üye olan ve yukarıda değinilen uluslararası sözleşmelere taraf olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, evrensel insan hakları değerlerine aykırı kararlar almakta, ayrımcılık politikası gözeterek Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı kentlere tank ve top atışı yapmakta ve neticede tarifi imkânsız dramlar yaşanmakta ve yüzlerce insan hayatını kaybetmiş bulunmaktadır. Bu fiili saldırıların yanında yine Kürt halkının yoğunlukta yaşadığı kentlerde seçim ile görev başına gelen yerel yönetimlerin yetkileri sonlandırılmış, yerlerine devletin kadroları atanmıştır. Demokratik toplumun temel değerleri olarak kabul edilen halkın yerel yönetimlerin sevk ve idaresine katılma hakkının kısıtlanmış olması ve akabinde yöre halkının dilleri ile yazılı tabela ve levhaların sökülmesi kabul edilebilir bir durum değildir. 'Birleşmiş Milletlerin temel amaçlarından birinin, Birleşmiş Milletler Şartı’nda ilan edildiği üzere ırk, cinsiyet, dil veya din gibi bir ayrımcılığa tabi tutmaksızın herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygıyı teşvik etme ve geliştirme olduğunu yeniden teyit ederek' şeklindeki bildirgenin başlangıç hükmünde belirttiği gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde yaşanan bu uygulamaların bir an önce son bulması adına Birleşmiş Milletleri harekete geçmeye ve yerinde tespit yapmak üzere Birleşmiş Milletler nezdinde komisyon oluşturmaya davet ediyoruz.” (dte/fç/kk)